20 Kasım 2008 Perşembe
Krize inat partisi
Eğlence dünyası kriz filan dinlemiyor. İstanbul'un Nişantaşı ve Kuruçeşme semtlerinde düzenlenen iki partiye ünlü isimler adeta akın etti
Küresel kriz tüm dünyayı etkilerken eğlence dünyası bu ekonomik krize adeta meydan okuyor. İstanbul değişik mekanlarında ilginç geceler ve partiler düzenleniyor. Önceki gece Kuruçeşme'de yeni açılan Envy Club ilginç bir partiye ev sahipliği yaptı.
Renkli gece
'Krizim Geldi' adlı partiye kaktılanlar arasında Deniz Akkaya, sevgilisi Efe Önbilgin,Yeşim Salkım sevgilisi Hakan Eratik, Seray Sever, Ayşe Özyılmazel, Osmantan Erkır, Galatasaraylı futbolcular Ümit Karan ve kaleci Aykut gibi ünlü isimler de vardı. Nişantaşı Leea'deki partiye ise Çağla Şıkel/ Emre Altuğ çifti, Bengü, Melike Öcalan, Sinem Kobal gibi ünlüler katıldı.
Ekonomik kriz halkı vurdu
Ankara'yı teğet geçti
Köşk için 19, bakanlar ve milletvekilleri için de 54 adet, son model lüks makam aracı alınacak
Cumhurbaşkanlığı'nın tam 103 adet otomobili var. 2009'da bu otomobillerden 19'unun yenilenmesi için bütçeye ek ödenek konuldu. 2008 yılında bütçesi yapılacak tadilat nedeniyle yüzde 25 oranında artırılan Köşk, 2009 harcamalarıyla da tepkileri çekecek.
BU DEFA KİRALANACAK
Makam aracı seferberliği Cumhurbaşkanlığı Köşkü ile de sınırlı değil. Meclis'e de 54 adet yeni makam arabası geliyor. Ama Meclis bu yıl ilk defa araçları kiralayacak. Meclisin 2009 yılı için kiralayacağı 54 makam aracının ihalesi 15 Aralıkta yapılacak.
NE ZENGİN MİLLET
Krİzİn uğramadığı yüksek makamlara alınacak pırıl pırıl makam arabaları büyüklerimizin heybetine heybet katacak. Ankara'daki yabancı misyon şefleri de 'Yahu şu Türkler ne kadar zengin millet. Bunların gizli petrol kuyuları mı var?' diye hayrete düşecek.
'Evreni de evrimi de Tanrı yazdı'
Vatikan, Charles Darwin'in evrim teorisi de dahil olmak üzere, evren ve insanın kökenlerinin tartışıldığı bilimsel bir toplantıya ev sahipliği yapıyor. Papalık Bilimler Akademisi tarafından düzenlenen ve salı gününe dek sürecek olan toplantıya katılan bilim adamları, bugün Papa 16. Benediktus tarafından kabul edildi.
Roma Katolik Kilisesi'nin lideri Papa 16. Benediktus, bilim adamlarına hitaben yaptığı konuşmada, evren ve insanın kökenine ilişkin çeşitli bilimsel teorilerin yaradılış teorisiyle çelişmediğini savunarak, "Evren ve evrim, Tanrı'nın yazdığı bir kitaptır. Son dönemin felsefi anlayışlarında, evrenin kökeninin maddi alemden bir ya da birkaç unsura dayandığına ilişkin görüşler savunuluyor. Evren, yaradılış değil, mutasyon ve evrim biçiminde algılanıyor. Ancak mutasyona ve evrime uğramak için de evrenin, daha önce var olması, bir başka deyişle yaradılmış olması gerekiyor" dedi.
Evrenin kökenine ilişkin daimi kaos biçimindeki teorinin de daha önce bir düzenin mevcudiyeti düşüncesini ve yaradılış inancını ihtimal dışı bırakmadığı görüşünü dile getiren 16. Benediktus" “Kökeni kaosa dayanmaktan muhal olan evren, düzenli ve tertipli bir kitabı çağrıştırıyor" diye konuştu.
Papa 16. Benediktus, deneysel bilimin ve felsefesinin ileri sürdüğü teorilerin, evrende zaten mevcut olan düzeni keşfe yönelik çabalar biçiminde algılanması gerektiğini de kaydetti.
HAWKİNG DE TOPLANTIYA KATILANLAR ARASINDA
Cambridge Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Stephen Hawking de Papalık Bilimler Akademisi'ndeki toplantıya katılan ünlü isimler arasında yer alıyor.
1988'de yayımladığı "Big Bang'tan Kara Deliklere" adlı yapıtı tüm dünyada 25 milyon satmış olan Hawking, evrenin bir başlangıcı bulunmadığını, dolayısıyla yaradılışın da söz konusu olmadığını savunuyor.
Evrenin Big Bang öncesinde ne durumda olduğuna ilişkin çalışmalarıyla da tanınan ünlü astrofizikçi Hawking, Vatikan'daki toplantı öncesinde esprili bir üslupla yaptığı değerlendirmede, "Papa'nın iyi ki benim son çalışmalarımdan pek haberi yok. Aksi takdirde sonum Galileo gibi olurdu" diye konuştu.
İnanılmaz hızlı
USB 2.0'nin varisi olan yeni süper hızlı USB 3.0, daha önce de duyurduğumuz gibi, SuperSpeed USB Developers konferasında ilk kez resmiyet kazandı. USB 3.0 spesifikasyonları, konferansta resmi olarak duyuruldu.
2009'un ikinci yarısında yüzünü ilk kez göstermesi beklenen yeni USB standardının 2010 yılında ise tüm tüketicilere ulaşarak tamamen standartlaşması öngörülüyor. SuperSpeed USB'nin dünyada kullanılan birçok teknolojik cihazı yakından etkileyeceğini belirten USB-IF (USB Implementers Forum)başkanı Jeff Ravencraft, USB 3.0'ün USB 2.0'den sonra çıtayı biraz daha yükselteceğini vurguladı.
Ravencraft, sözlerini şöyle sürdürdü: "Günümüzde tüketicilerin büyük bir bölümü zengin medya ve dolayısıyla devasa boyutlardaki dijital dosyalarla ilgileniyor. Bu verilerin en hızlı şekilde cihazlardan PC'lere ve PC'lerden cihazlara iletilebilmesi için USB 3.0 büyük bir adım oalcak."
Saniyede yaklaşık 4,8 Gbit'lik bir veri aktarımı sağlayabilen USB 3.0, HP, Intel, Microsoft, NEC, ST-NXP Wireless ve Texas Instruments ortaklığı ile geliştirildi.
Borsa neden tepetaklak.
Dün yüzde 6.6 düşen borsa bugün ilk seansı da yüzde 4.11'lik kayıpla 21 bin 27 puandan tamamladı. Endeks böylece Eylül 2004'ten bu yana en düşük seviyelerini görmüş oldu. Borsada gün sonu kapanışı ise yüzde 3.20 düşüşle 21 bin 228 puandan gerçekleşti.
İMKB'nin bugünkü kaybı ile birlikte hafta başından bu yana gerçekleşen düşüş yüzde 17'ye dayandı. Şirketlerin piyasa değeri de yaklaşık 16 milyar dolar azaldı.
NEDEN DÜŞÜYOR?
Piyasayı değerlendiren uzmanlar, bankalarla başlayan satış dalgasının halen etkisinin sürdüğüne işaret ediyor. Ayrıca hedge fon satışları ve yurtdışındaki sert düşüşler de İMKB'deki düşüşü hızlandırıyor.
IMF ile anlaşılacağı yönünde gelen haberlerin de borsayı etkilemediği görülüyor. Özellikle yabancı yatırımcıların satışları hız kesmeden devam ederken, uzmanlar, "yabancılar ellerindeki hisseleri nakite çevirmek istiyor. Türkiye piyasası da likit bir piyasa olduğu için burada satış yapabiliyor" diyor.
Uzmanlar, IMF konusunun piyasayı etkilememesinin nedeni olarak da bir süredir konu ile ilgili birçok haber çıkmasını ve piyasanın artık bu anlaşmanın imzalandığını görmek istemesini gösterdi. Piyasalar IMF ile ilgilim beklentiler yerine şimdilik dış piyasalardaki gerilime daha odaklı bir seyir izliyor.
Açım dedi dayağı yedi...
SİNOP'un Boyabat İlçesi'nde oturan 32 yaşındaki Özay Çelikçi, Adalet Sarayı'nın hizmete açılması törenine katılan Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'e, "Sayın Bakanım, açım. İş istiyorum" diye bağırdı. Ardından da polisler tarafından ağzı kapatılarak güçlükle polis otomobiline bindirilerek gözaltına alındı. Bakan Şahin, iş isteyen gence kürsüden seslendi ve "Gencin, burada gelip bana söylemesi gereken bir sözü bağırarak söylemesi Boyabatlıların geleneksel misafirperverliğine yakışmadı. Benim fabrikam yok. Devletin daireleri de benim dairem değil" diye cevap verdi. Bakan Şahin, konuşmasında 15 Aralık tarihinde Adalet Bakanlığı'ndaki boş kadrolara sınavla 15 bin infaz koruma ve zabıt katibi alınacağını söyledi.
"İŞ İSTİYORUM" DİYE BAĞIRDI
Adalet Bakanı Mehmet Mehmet Ali Şahin, Sinop'un Boyabat İlçesi'nde yaptırılan ve 3 milyon 171 bin YTL'ye mal olan 4 katlı Adliye Sarayı'nın bugün hizmete açılması törenine katıldı. Yeni Adliye Sarayı önündeki tören öncesinde Sinop Belediye Başkanı Zeki Yılmazer, "Sorunlara neşter olması için bu hediyeyi kabul edin" diyerek Bakan Şahin'e el yapımı bıçak hediye etti. Bakan Şahin, şeffaf ambalaj içindeki bıçağı görünce, "Adalet Bakanı'na bıçak verilir mi?" diyerek sitemde bulunarak hediyeyi kabul etti. Bakan Şahin, protokol sırasında yeni Adalet Sarayı ile ilgili konuşmaları dinlerken, 32 yaşındaki iki çocuk babası Özay Çelikçi, kalabalık arasından Adalet Sarayı'nın 1 metre yüksekliğindeki koruma duvarına çıkıp, "Sayın Bakanım açım. Boyabat'ta iş yok, iş istiyorum, başka bir şey istemiyorum" diye bağırdı. Bu sırada Bakan Şahin, "Gel yanıma konuşalım" diye seslendi. Ancak işsiz genç polisler tarafından kalabalıktan ağzı kapatılarak çıkarıldıktan sonra polis otomobiline bindirilmek istendi. Polislere uzun süre direnen Özay Çelikçi, "Ben iş istiyorum, İşsizim. Bırakın beni. Bakan beni yanına çağırdı" diye bağırmayı sürdürdü. Ancak güçlükle otomobile bindirilen genç gözaltına alınarak İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi.
HÂKİM VE SAVCILARA LOJMAN YAPILACAK
Daha sonra kürsüye çıkan Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Türkiye'de son 6 yıl içinde 95'nci Adalet Sarayı'nı hizmete açtıklarını ifade etti ve "Biz zaman zaman resmi ziyaretler için başka ülkelere, Avrupa ülkelerine gidiyoruz. Oralarda en görkemli, en prestijli binalar Adalet Sarayları. Çünkü hep söylenir zaten. Adalet Sarayları'na girildiğinde o cümleyi hep görürsünüz, 'Adalet Mülkün Temelidir'. O bakımdan bizim adliye binalarımızı, mademki Adalet Mülkün Temelidir, bunu anımsatacak güzellikte ve görkemde olması gerekir. O nedenle adalet binalarımızı modern hale getirme çalışmalarına bundan sonra da devam edeceğiz" dedi. Bakan Şahin, Ulusal yargı ağı projesiyle dava sırasında Nüfus Müdürlüğü ve Tapu Müdürlüğü'nden istenen bilgilerin bir kaç dakikada mahkemeye ulaştırıldığını, böylece yargı sürecinin hızlandırıldığını da dile getirdi. Bakan Şahin, yargıçların ve savcıların çok daha rahat bir ortamda hizmet vermelerini sağlamak için tedbirler alındığını da söyleyerek, "Adalet Bakanlığı olarak son yıllarda lojman yapımına da büyük önem verdik. Onlar kira derdi peşinde koşmamalılar. Daha eksiğimiz var. En geç 3 yıl içerisinde Türkiye'de tüm hâkim ve savcılarımızı lojmana kavuşturmak istiyoruz. Çünkü onlar çok rahat ederlerse, kafaları rahat olursa, gönülleri rahat olursa yargılama işinde de vatandaşımızın işini o kadar kolay ve kısa sürede gerçekleştirirler" dedi.
Konuşmasının son bölümünü "İş istiyorum" diye bağıran gence ayıran Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, "Nereye gitti Özay, Özay burada mısın" dedikten sonra şu ifadeleri kullandı:
15 BİN MEMUR ALINACAK
"Ben tanıyorum bu arkadaşı. Bu arkadaşımız yakın bir zamana kadar bizim misafirimizdi. Cezaevinden yeni çıktı, tahliye oldu. Geçmiş olsun. 'İş istiyorum' dedi. Tabi bakın Aralık ayının 15'inde 15 bin yeni memur alacağız. Eğer Özay şartları taşıyorsa başvursun. Adalet Bakanlığı olarak İnfaz koruma memuru alıyoruz. Zabıt kâtibi alıyoruz ama sınavla alıyoruz. Şartlarını taşıyorsa başvurur. Çünkü benim fabrikam yok. Devletin daireleri de benim dairem değil. Eleman alıyoruz ancak sınavla KPSS'ye girecek. Doğru tercihte bulunacak ve ondan sonra yerleştirmede herhangi bir kamu kuruluşuna personel olarak girecek. O bakımdan benden iş isteyen o arkadaşım veya onun gibi düşünen kardeşlerimiz bakın Aralık ayının 15'nden itibaren 15 bin civarında boş kadro için ilanlar yapılacak. Tercih kitapçıkları dağıtılacak. KPSS'ye girmiş olan gençlerimiz buyursunlar, başvursunlar. 2009 yılında da böyle olacak. O bakımdan bir kaç gün önceye kadar bizim misafirimiz olan Özay'ın burada gelip bana söylemesi gereken bir sözü burada işte bağırarak söylemiş olması, Boyabatlıların geleneksel misafirperverliğine yakışmadı. Çünkü ben bilirim ki Boyabatlılar son derece misafirperver insanlardır. Bir dertleri varsa gelir söyler, biz de derdine derman oluruz."
YENGEYİ DÖVME
Ardından Özay Çelikçi'ye nasihatte da bulunan Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, "Lütfen yenge hanımı dövmeyin. Hanım senden çok şikâyetçi. Özay eğer duyuyorsan beni dinle. Hanımlara el uzatılmaz. Yenge senden çok şikâyetçi. Delikanlı adamsın, eline taş versek sıkacak kadar güçlüsün. Ama hem misafirperver ol hem de el kaldırılmaması gereken bir hanıma özellikle de eşine el kaldırma. İş konusunda dediğim çerçevede hareket edersin başvuruda bulunursun" dedi. Bakan Mehmet Ali Şahin, daha sonra Adalet Sarayı'nı hizmete açtıktan sonra AKP İlçe Başkanlığı'nı ziyaret etti.
KARDEŞİM EŞİNİ DÖVÜYORDU
Bu arada Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin'den iş isteyince polis tarafından gözaltına alınan ve Sinop'un Boyabat İlçesi Kumluk Mahallesinde oturan Özay Çelikçi'nin uzun süre işsiz olduğu ortaya çıktı. Özay Çelikçi'nin 22 yaşındaki eşi Hatice, çocukları 3,5 yaşındaki İbrahim ve 2,5 yaşındaki Selamet Çelikçi'nin geçimini çayçılık yaparak sağladığını belirten ablası Şehibe Akçay, "Eşini dövüyordu. Zaman zaman psikolojik bunalımlar da yaşıyordu. Ara sıra çay ocaklarında çalışıyordu. Kardeşimin hiç işi olmadı" dedi. Özay Çelikçi'nin 2003 yılında 27 yaşındaki oğlu Murat Akça'yı sokakta durup dururken bıçakla karnından yaraladığını ve bu nedenle 1 yıl cezaevinde yattığını da söyleyen abla Şehibe Akça, "Özay'ın yeşil kartı bulunuyor ve Kaymakamlıktan yardım alıyordu.
Kendisinin psikolojik sorunları var. Bu yüzden tedavi olması lazım" diye konuştu.
21 Ekim 2008 Salı
Maydanoz mucizesi
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dursun Eşiyok, maydanozun bir vitamin kaynağı olduğunu belirterek, “Maydanozun yaprakları A, C, K vitaminleri ve demir bakımından zengindir. Ayrıca potasyum, kükürt, kalsiyum, magnezyum ve klorin yönünden de zengindir” dedi. Bir tutam maydanozun günlük C vitamini ihtiyacını karşıladığını belirten Prof. Dr. Eşiyok, “Maydanoz, toksinlerin vücuttan atılmasını sağlarken, kanı temizler, kansızlığa, böbrek ve karaciğer rahatsızlıklarına iyi gelir” diye konuştu.
ALTIZ DOĞURDU REKOR KIRDI
Almanya'nın başkenti Berlin'de bir kadın altız doğurdu. Charite hastanesinden yapılan açıklamada, 4 kız ve 2 erkek bebeğin sağlık durumunun iyi olduğu ve ağırlıklarının 800 ile 900 gram arasında değiştiği bildirildi.Altız doğurma olasılığı 4.4 ila 4.7 milyarda bir olarak hesaplanıyor.
11 Eylül 2008 Perşembe
Dünyayı ayağa kaldıran Türk ilacı
Dünyayı ayağa kaldıran Türk ilacı
27 bebeğin ölümü ile gündeme gelen hastane enfeksiyonları artık can alamayacak. Türkiye'nin tek ruhsatlı ilacı Ankaferd devrim yapmak üzere
Emeti Saruhan'ın haberi
Yüzyılın buluşu Ankaferd'in antibiyotiklere direnç kazandıkları için bir türlü baş edilemeyen patojen mikroorganizmaları yok ettiği bilimsel olarak kanıtlandı. Uzmanlara göre çalışmalar bu yönde sonuç vermeye devam ederse hastane enfeksiyonu diye bir şey kalmayacak.
Geçtiğimiz günlerde peş peşe ölen 27 bebek, ailelerinin elinde bir karton kutu içinde yatarken hepimizin yüreğini sızlatmıştı. Hayata “merhaba” diyen narin vücutlar, annelerinin parmaklarının ucundan teker teker kayıp gitmişti. Bir türlü önü alınamayan kabusun adı; “hastane enfeksiyonu”ydu. Bilanço bu kadarla sınırlı değil elbette, yüz binler söz konusu. Ama size bir müjdemiz var. Tüm dünyada etkili olan bu kabus çok yakında sona erecek, üstelik bunu başaran bir Türk ürünü. Yapılan çalışmalar sonucunda Türkiye'nin ruhsatlı tek ilacı olan Ankaferd'in, hastane enfeksiyonlarına neden olan ve başa çıkılamayan patojen mikroorganizmalar üzerinde yüksek düzeyde etkili olduğu bulundu. Uzmanlara göre hastane enfeksiyonlarını önlemede en etkin ve ekonomik proses Ankaferd ve çalışmalar bu şekilde devam ederse hastane enfeksiyonlarının ortadan kalkacağını söylemek kuvvetle mümkün.
Kan durdurucu olarak Sağlık Bakanlığı'ndan ruhsat alan ve saniyeler içinde kanamayı durdurucu özelliği ile tanınan Ankaferd'in bir özelliği daha ortaya çıktı. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Biyoteknoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Mustafa Akçelik'in başkanlığında yapılan çalışmalarda Ankaferd'in başta hastane enfeksiyonlarının pek çoğuna sebep olan MRSA olmak üzere Salmonella, Klepsiella, Stahylococcus, Candida, Clostridium gibi patojen mikroorganizmaların tamamına karşı yüksek düzeyde etkili olduğu bulundu.
Prof Akçelik, laboratuvar ortamında yapılan çalışmanın Ankaferd'in güçlü bir antimikrobiyel etkinliğe sahip olduğunu gösterdiğini, bu sonuçların hastane uygulamaları için çok büyük potansiyel vaat ettiğini söylüyor. Henüz herhangi bir hasta ya da hastane çalışması yapılmayan Ankaferd'in asıl etkinliği yapılacak çalışmalar sonucu ortaya çıkacak. Akçelik şahsi görüşünün, hastane uygulamalarında doğru konsantrasyon yakalandığı takdirde mutlaka sonuç alınacağı yönünde olduğunu belirtiyor.
SONUÇLAR CESARET VERİCİ
Ankaferd'in mikrobiyolojik çalışmalarının validasyonunu yapan Prof. Metin Yerebakan ise çalışmanın henüz ilk aşamada olduğunu, ancak hastane enfeksiyonlarına yönelik bir çok proses içinde en etkili ve en ekonomik olanının Ankaferd prosesi olduğunu söylüyor. Yerebakan, ulaşılan sonuçların cesaret verici olduğunu ve yapılacak çalışmalar bu doğrultuda sonuçlar verirse hastane enfeksiyonlarının ortadan kaldırılacağını kuvvetle söylemenin mümkün olduğunu ifade ediyor.
ÇARESİ OLMAYAN HASTALIKLARI İYİLEŞTİRECEK
Ankaferd'i geliştiren Hüseyin Cahit Fırat, hastane enfeksiyonlarında Ankaferd'in etkili olması nedeniyle çok mutlu. “İnşallah bundan sonra bebeklerimiz ölmeyecek” diyor. Enfeksiyon nedeniyle dünyada çaresizlikten birçok hastanenin duvarlarının sökülüp tekrar sıva yapılması zorunda kalındığını hatırlatan Fırat, “Bu doktorları nasıl suçlayabiliriz. Ellerinde enfeksiyonu önleyecek ilaç var da kullanmıyorlar mı?” diye soruyor. Fırat, yakında hastanelerde sıcak ve soğuk dekontaminasyon çalışmalarının yapılacağını söylüyor. Ankaferd'in içeriğindeki bitkilerin değişik oranlarda karıştırılması ve içine başka maddelerin de eklenmesi ile çok sayıda Ankaferd ürününün geliştirildiğini anlatan Fırat, bu ürünlerin şu ana kadar çözüm bulunmayan sağlık sorunlarına çare olacağını anlatıyor. “Şu an üniversitelerde Ankaferd üzerine 40 çalışma yapılıyor. Bunların 6-7 tanesi Ankaferd'in çaresi olmayan belli sorunları çözdüğünü bilimsel olarak kanıtladı, makaleleri yayınlandı. Ekim ayında Çeşme ve Antalya'da yapılacak kongrede bu sonuçlar açıklanacak. Ülkemiz için bir kaç açıdan ses getirecek şeyler olacak. Ankaferd gerçekten mucizevi bir karışım.” diyor.
Hüseyin Cahit Fırat: Yapılamayanı yapacağız
Ankaferd'in buluş sahibi ve geliştiren H.Cahit Fırat, bugüne kadar hep basından uzak durdu. İlk kez gazetemize konuşan Fırat'tan kendisini ve Ankaferd üzerindeki çalışma süresini anlatmasını rica ettim. "İktisatçıyım, tıp okumadım. Uzun bir müddet gazete ve dergilerde çalıştım. Bu zamanlar içinde rahmetle andığım çok değerli hocamla çalışmalarımızı yapardık. Uzun çalışmalar sonunda bu ürün meydana geldi. Brüksel'de bilim adamlarının katıldığı geniş bir toplantıda 'bunu Türkler mi yapacak' deyip alay edercesine bize bakarken aralarında bulunan değerli bir profesörün 'Dikkat edin de bu adamlar bize kan bilimini tekrar yazdırmasın' dediğini asla unutmuyorum. Ankaferd her geçen gün bu daldaki yerini hiçbir ürünün alamayacağını dünyaya kanıtlıyor. Talepler artıyor, hatta ürünü tanıyan bilim adamları Ankaferd olmadan ameliyata bile girmek istemiyorlar. Üzüldüğüm bir şey dünyada, Türk halkı yalnızca turist ağırlar, şiş kebap yapar,vs vs. gibi bir imaj olması. Sevindirici haber daha vereyim. Dünya üzerindeki ruhsatlar tamamlanıp ürün dağılmaya başladıktan 10 yıl sonra Türkiye'nin yaptığı ihracatın iki katını Ankaferd tek başına yapacak. Çalışmalarımı yürüttüğüm sıkı bir ekibim var. Ayrıca profesörlerden oluşan 20 kişilik bir bilimsel kurulum var. Gecemizi gündüzümüze katıp bu işe adadık. Belki seneye çok basitleştirilmiş şekle getirilen kene ısırmalarının önüne geçeceğiz. Zaten biz yapılamayan şeyleri yapmaya çalışıyoruz."
Hastane enfeksiyonu nedir?
Hastane enfeksiyonu, hasta hastaneye yattıktan 48-72 saat sonra ve taburcu olduktan sonra 10 gün içinde gelişen enfeksiyonlar olarak tanımlanıyor. Her yıl Türkiye'de 50 binin üstünde ve ABD'de tahminen 2 milyonun üzerinde kişi hastane enfeksiyonu kapıyor, yüz binden fazlası hayatını kaybediyor. Tıp dünyasının önde gelen ismi Prof. Dr. Üstün Korugan, eski Ulaştırma Bakanı Veysel Atasoy, İstanbul Tıp Fakültesi Genel Dahiliye Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Oran, Ressam Serpil Akyıl gibi isimler de hastane enfeksiyonu nedeniyle hayatlarını kaybetmişti.
Yeni Şafak
4 Temmuz 2008 Cuma
Yıldızlar mavi tura geliyor...
Hollywood'un iki yıldızı Nicholas Gage ve Michael Douglas bu yaz tatillerini Türkiye'de geçirecek
Güney sahillerimiz bu yaz dünyaca ünlü isimlere ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Hollywood'un unutulmaz filmlere imza atan isimlerinden Nicolas Gage, ailesi için lüks bir yat kiralayarak Akdeniz'de mavi tura çıkacak. 44 yaşındaki yıldızın, Çeşme, Bodrum, Göçek ve Fethiye gibi tatil beldelerini internet üzerinden araştırdığı ve tatil programına Türkiye'yi de aldığı öğrenildi. Ünlü aktöre, 22 yaşındaki eşi Alice Kim ve 22 aylık oğlu Kal-El de eşlik edecek. Çiftin, Bodrum ve Fethiye'de rezervasyonlar yaptırdığı belirtiliyor.
HİZMETLİ ORDUSU
Üstelik Gage dışında bir başka Hollywood yıldızı daha bu yaz Türkiye'de olacak. O da Michael Douglas... Eşi Catherine Zeta Jones ve çocukları Dylan ve Carsy'yi böyle bir tatil için ikna eden ünlü yıldızın, son derece lüks bir yat kiraladığı öğrenildi. Beraberlerinde dev bir hizmetçi ordusu ve özel aşçılarını da getirecek olan Douglas Ailesi'nin planlarında Yunan Adaları da yer alıyor. İki ünlü ismin tatil planlarına Türkiye'yi de almış olması turimcilerin yüzünü güldürdü.
29 Şubat 2008 Cuma
Petrol ve altın rekora doymuyor
ABD ham petrolü 103.05 dolarla hem nominal, hem de reel anlamda tarihin en yüksek düzeyine ulaştı. Altın da spot piyasada 975.90 dolara çıkarak rekor kırdı.
Dolardaki düşüşle petrol fiyatları rekorlar kırmaya devam ediyor. ABD ham petrolü bu sabah 103 dolar 5 sentle hem nominal, hem de reel anlamda tarihin en yüksek düzeyine ulaştı. Brent petrolü ise 101 dolar 27 sentle rekor kırdı. Petrolün yukarı yönlü hareketinde, dolardaki gerilemenin yanı sıra, Ekvador’daki üretim sorunları ve Avrupa’nın önce gelen bir doğalgaz tesisinde başlayan yangın etkili oldu.
ALTIN 1.000 DOLARA DOĞRU
Altın fiyatları da spot piyasada 975 dolar 90 sente çıkarak tarihi düzeye çıktı. Altının yükselmesinde, yatırımcı ve spekülatörlerin emtianın geneline, özellikle petrole ilgi göstermesi etkili oluyor. Düşük dolar ve rekor düzeydeki petrolün altın piyasasına alım getirdiğini belirten analistler, artık yeni hedefin 1.000 dolar olduğunu kaydediyor. Altındaki yükseliş gümüş fiyatlarının da 19.86 dolarla son 27 yılın en yüksek düzeyine çıkmasına neden oldu.
FED: BAZI KÜÇÜK BANKALAR SIKINTI YAŞAYABİLİR
Fed Başkanı Bernanke, ABD’nin 1970’lerdekine benzer bir stagflasyona doğru ilerlemediğini ancak enflasyonun, ekonomiyi destekleme çabasını daha komplike bir hale getirdiğini kaydetti. Senato’nun Bankacılık Komitesi’nde konuşan Bernanke, ABD’de bazı küçük bankaların finans ve emlak sektöründeki sorunlar nedeniyle sorunlar yaşayabilecekleri uyarısında bulundu.
Başbakanlık: Ekonomimiz kendini koruyor
Başbakanlıktan toplantıya ilişkin yapılan açıklamada, 2007 yılı Temmuz ayından sonra daha da belirginleşen ABD konut piyasasındaki sorunlar ve bu sorunların kredi piyasalarına yansıması sürecinin devam ettiğine dikkat çekilerek, “Özellikle kredi koşullarının sıkılaşması ve risklerin yeniden fiyatlandırılması sürecinin küresel ekonomide büyümenin yavaşlamasına yol açan tahmin edilmektedir” denildi.
Önümüzdeki dönemde ihtiyatlı, disiplinli ve tutarlı politika çerçevesinin kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanan açıklamada, mali disiplinin korunacağı, harcamalarda bütçe büyüklüklerine bağlı kalınacağı, enflasyonu hedeflenen düzeye indirme kararlılığından taviz verilmeyeceği, özelleştirme programının kararlılıkla uygulanacağı, yapısal reformların süratle hayata geçirileceğinin altı çizildi.
Dünya ekonomisinde ve uluslararası finans dünyasında belirsizliklerin devam ettiği hatırlatılan açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Gelişmiş ülkelerin politika tepkileri henüz belirgin bir eğilimin oluşmasını sağlayamamıştır. Bu sürecin önümüzdeki kısa dönemde de devam etmesi beklenmektedir. Özellikle ABD ekonomisinde yavaşlama sürmektedir. AB bölgesinde ise büyüme beklentilerinde önemli bir bozulma görülmemektedir. Dünya genelinde enflasyonda bir artış yaşanmaktadır. Son bir aylık süreçte dünya ekonomisinde yaşanan belirsizliklerin Türkiye ekonomisine yansımaları sınırlı olmuştur. Ocak ayında iç ve dış talebe ilişkin göstergeler olumlu seyretmiştir. Diğer taraftan finansal piyasalarda da uluslararası piyasalardaki belirsizliklere rağmen önemli bir dalgalanma yaşanmamıştır.”
Ocak ayı bütçe gerçekleşmelerinin hükümetin mali disipline ilişkin politika taahhüdünün bir göstergesi olduğu kaydedilen açıklamada, yapısal reform programı ile ilgili çalışmaların eylem planları çerçevesinde hızla sürdürüldüğü ifade edildi.
İstikrar içinde büyüyen, gelirini daha adil paylaşan küresel ölçekte rekabet gücüne sahip bilgi toplumuna dönüşen, AB’ye üyelik için uyum sürecini tamamlamış, Türkiye vizyonunun eylem planının ana eksenini oluşturduğu vurgulanan açıklamada, bu vizyon çerçevesinde rekabet gücünün artırılması, istikrarın artırılması, beşeri gelişme ve sosyal dayanışmanın güçlendirilmesi, bölgesel gelişmenin sağlanması, kamu hizmetlerinde kalite ve etkinliğin artırılmasına dönük politikalar ve reformlara ivme kazandıracağı belirtildi.
Sigara tiryakileri için derin uyku hayal
Sigara tiryakileri için derin uyku hayal
Tiryakilerin uyurken beyin faaliyetlerine bakan bilim adamları, içicilerin derin uykuya daldıkları sürenin içmeyenlerden daha az olduğunu belirlediler. Bilim adamları, bir nevi uyarıcı olduğu için nikotinin uykuya dalmayı da zorlaştırdığını söylediler.
John Hopkins Üniversitesi Tıp Okulu’ndan Dr. Nareş Purjabi’nin başkanlığındaki ekip, uyku sorununa sigara yüzünden ortaya çıkan sağlık sorunlarının mı yol açtığı, yoksa sigaranın tek başına uyku kaçırıcı bir etkisinin mi bulunduğunu anlamak için araştırma yaptı.
Bunun için sigarayla bağlantılı bir rahatsızlıkları bulunmayan orta yaştaki 40 kişinin uyku durumları, aynı sayıdaki içmeyenlerle karşılaştırıldı.
Uyku esnasında beynin elektriksel faaliyetlerini ölçmek için denekler evlerinde EEG makinelerine bağlandı.
Araştırma sonucunda içicilerin derin uyku sürelerinin daha az olduğu, daha ziyade hafif bir uyku çektikleri tespit edildi. İçenlerle içmeyenler arasında en büyük farklılığınsa uykuya daldıktan hemen sonra görüldüğü, bunun da nikotinin etkisinin uykunun ilk safhalarında daha fazla olduğunu gösterdiği kaydedildi.
Bunun yanı sıra araştırmaya katılan içicilerin yüzde 23’ü dinlendirici bir uykuları olmadığını söylerlerken, içmeyenlerin sadece yüzde 5’i uykuda dinlenememekten şikayet etti.
Erkek ile kadın eşit değildir
AKP İstanbul Milletvekili Osman Yağmurdereli'den çok tartışılacak açıklamalar.
"Yüz Yüze" programına katılan Yağmurdereli , eşi için söylediği 'Eşimin saçını bir tek ben görmek isterim' sözlerinin hatırlatılması üzerine " Ben Karadeniz erkeğiyim, çok kıskancım. Eşime belli kurallar koyabilirim, ama bu sözü şu an 25 yaşında olsam diye başlayarak söylemiştim. Bu zamandaki yozlaşmayı görüyorum ve eşimi kıskanıyorum.' dedi.
Programın diğer konuğu Nez'in Yağmurdereli'ye 'peki eşiniz sizi kıskanabilir mi?' sorusu üzerine Yağmurdereli, “Eşim kıskanır ama belli etmez. Bir kadın ve bir erkek eşit değildir. Hiçbir zaman eşit yaşamaz, eşit bir hayatı paylaşmaz. Kadın her zaman erkeğin korumasına muhtaçtır' dedi..
16’lık kızlar estetik yaptırmaya başladı
Cansu Dere, beğendiği erkek profilini açıkladı: "Fiziksel çekicilik çok önemli değil benim için. Önemli olan oturup konuşabilmek, hayatı paylaşabilmek, hayata aynı gözle bakabilmek."
Üniversitede arkeoloji okuduğunuzu duydum. Mezun oldunuz mu?
- Üçüncü sınıfta bıraktım.
Hiç kazılara katıldınız mı?
- Genelde öğrencileri heyecanlandıracak kazılar, yabancıların çalıştığı alanlar oluyor. Oralara çömez öğrencileri yollamıyorlar. Diğer kazılara da ben gitmek istemedim. Mankenlik ağır bastı ve bölümden ayrıldım. Üniversite sınavındaki bütün tercihlerim arkeolojiydi. Ama üniversiteye girdikten sonra fikrim değişti.
Biraz star psikolojisine inelim. Yolda yürürken billboard’larınızı ya da afişlerinizi gördüğünüzde ne hissediyorsunuz?
- Ben de herkes gibi bakıp geçiyorum. Yani oturup önünde uzun uzun seyretmiyorum. (Gülüyor) İnsanın kendine hayran olma duygusu tehlikeli bir şey. O tür duygulardan uzak durmaya çalışıyorum.
Bir röportajınızda "Herkes güzel kadın olmanın peşinde, çünkü özendiriliyorlar. Birçok genç kızın psikolojisi bozuldu" demişsiniz. Siz de bu işin bir parçası değil misiniz?
- Evet parçasıyım ama önemli olan duruşunuz ve yaptığınız işler. Benim orada anlatmak istediğim şuydu: Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada dış görünüşe, imaja ve güzelliğe çok önem verilmeye başlandı. Neredeyse bütün sanat dallarında görsellik ön planda. Güzellik anlayışının çok abartıldığını düşünüyorum. Artık 16 yaşındaki kızlar estetik yaptırmaya başladı. Bu çok saçma. Güzel olmak her şey değil, güzel olmak bu kadar yüceltilmemeli. Ayrıca güzellik nedir? Güzellik anlayışı topluma ve kültüre göre farklı anlamlar içerir.
Bu açıklamanın üzerine ben de "Cansu’nun burnunda estetik yok" derim. Ciddi böyle bir söylenti var, doğru mu?
- Burnum için diyorlar değil mi? Hatta estetik var mı sorusunu atlayıp direkt "Burnunuzu hangi doktora yaptırdınız?" diye soruyorlar. Nedir bu estetik takıntısı anlamadım. Ben hiç estetik yaptırmadım.
Her ay bir dergiye kapak oluyorsunuz. Erkek hayran kitlenizle aranız nasıl? Onların penceresinden baktığınızda neler düşünüyorsunuz?
- Bilmiyorum. Daha doğrusu onların hangi pencereden baktıklarını bilmiyorum (Gülüyor).
/_newsimages/5081300.jpg Öyle demeyin bayağı bir erkek hayran kitleniz var...
- Erkek kitlesi derken? Kitle nedir ki? Erkek kitlesi denince gözümde çok farklı şeyler canlandı şu anda. Yani aklıma hiç normal bir kitle gelmedi. Hangi pencereden baktıklarını bilemem.
Posterlerinizi odalarına yapıştıran gençleri, platonik aşıkları düşünün...
- (Gülüyor) Aşırı hayranlık duygusu bence iyi bir şey değil. Her şeyde olduğu gibi hayranlığın da bir sınırı olmalı. Hayranlık, bir insanın yaptığı işi beğenmektir. İnsanların yaptığım işlerden mutluluk duymaları beni de mutlu eder. Çok da kibar kişilerle tanıştım bu yolla. Benim için site hazırlamışlar falan... Benimle görüşmek istediler ama hayranlığın dozu çok önemli. Bir insanın işi gücü bırakıp sadece benimle ilgilenmesi garip bir durum.
FİZİKSEL ÇEKİCİLİK ÖNEMLİ DEĞİL
Platonik şekilde size aşık olan hiç hayranınız olmadı mı?
- Yok, hayır.
Şov dünyamızın güzel kadın ikonlarından birisiniz. Benim açmaya çalıştığım konu da bu. Güzellik ikonu olmak nasıl bir duygu?
- Bilmiyorum. Çünkü bunları yaşayan bir insan değilim. Her sabah "Yaşasın beni çok seven bir sürü insan" var diyerek uyanmıyorum. Benim yaptığım işi takdir eden insanları gördüğüm zaman mutlu oluyorum o kadar.
Yapmayın, bir erkek sizin hakkınızda "Cansu ne cici bir insan. Aferin kıza, güzel işler yapıyor" cümleleri kurmaz. Kuran varsa da sayısı azdır.
- Yoo bana çok akıllı, düzgün cümlelerle yazılmış mail’ler de geliyor.
Şöyle düşünün; genç bir kızken hayranlık duyduğunuz yıldızlar yok muydu? Mesela odanızda Brad Pitt’in posteri yok muydu?
- Benim öyle hayran olup da odama afişini astığım hiç kimse olmadı.
Röportajlarınızda hep böyle misiniz? Çok kontrollüsünüz de...
- Genelde öyleyim.
Hangi erkek profili ilginizi çeker?
- Fiziksel çekicilik çok önemli değil benim için. Önemli olan oturup konuşabilmek, hayatı paylaşabilmek, hayata aynı gözle bakabilmek...
Kendi kabuğunuzda yaşayan bir insan mısınız, yoksa çevrenizde olup bitenlere kafa yormayı sever misiniz?
- Çevresinde olup bitenleri takip eden birisiyim. Zaten yaptığım iş dolayısıyla hayattan besleniyorum. Kendi kabuğunda, sadece kendi dertlerine odaklanarak yaşamak bana bencilce geliyor. İnsan yaşadığı toplum ve çevreyle niye ilgilenmez ki...
Üyesi olduğunuz sivil toplum örgütleri var mı?
- Hayır, yok.
Niye yok? Az önce duyarlı olmaktan bahsediyorduk.
- Türkiye’de bir sivil toplum örgütüne üye olduğunuz zaman taraflı insanlar tarafından topluma yanlış lanse edilme durumu söz konusu. Ya da insanlara yanlış tanıtılıyorsunuz. Bir de şu var; insanın yapmak istediği şeyleri ya da yaptıklarını afişe etmemesi lazım. Afişe etmezse daha kıymetli olur.
KİMSE KİMSENİN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KISITLAYAMAZ
Geniş bir soru olacak ama hayat felsefeniz ne üzerine kurulu?
- Herkes gibi benim için de huzur ve mutluluk önemli. Herkes huzur ve mutluluğu arıyor zaten. Bir de ben gelecekle ilgili çok ayrıntılı planlar yapmıyorum. Çünkü bazen yaptığınız planlar hayal kırıklığıyla son bulabiliyor.
/_newsimages/5081305.jpg Siyasi görüşünüz nasıl? Liberal misiniz, sosyal demokrat mısınız vs vs...
- Tabii ki benim de bir siyasi görüşüm var... İnsanların özgür olması gerektiğine inanıyorum. Tabii Cumhuriyet’e ve demokrasiye zarar vermedikleri sürece. Her özgürlüğün de bir sınırı olduğunu düşünüyorum.
Peki, bir kadın olarak özgürlüğünüzün kısıtlandığı durumlar oluyor mu?
- Hayır, olmuyor.
Bebek ve Nişantaşı gibi steril ortamlarda yaşadığınızı unutmayalım.
- Yoo ben iki senedir Doğu’da dizi çekiyorum... Tabii ki bulunduğunuz ortamların kültür ve yaşayış tarzları önemli, ancak birey olarak da size çok şey düşüyor.
"Sıla" dizisinin setindeki kavga olayını duyduk. Kostümcünüz kendisini dövdüğü için Mehmet Akif Alakurt’a dava açmış. Nedir bu olayın aslı?
- Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. Bu da bir cevaptır bence.
Şu an evlenmeyi düşünmüyorum
Hayatınızdaki en büyük çılgınlık nedir?
- Bilmem... Model olarak Paris’e gitmiştim, uzun süre orada kaldım. Kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrendim. Benim için güzel ve zorlu bir deneyimdi.
Yani bu mudur en büyük çılgınlığınız?
- Çılgınlık! Ne anlatmam lazım? Bikiniyle Bebek’te koştum desem daha mı güzel olurdu? Ben orada bir mücadele verdim. Ben oraya çalışmaya gidiyorum diye gitmemiştim. Galiba bu sizi tatmin etmedi. Bir dahaki röportajımıza başka bir çılgınlık bulurum.
Hayatınız filme alınsaydı adı ne olurdu?
- Bilmiyorum...
Filmin adı "Cansu’nun Çılgın Paris Macerası" olsun...
- (Gülüyor)
Evlilik şu an için size uzak bir mevzu galiba...
- Evet, şu an için evlenmeyi düşünmüyorum. Daha çok işime odaklandım galiba. Evlilik iki taraf için de istenirse olur. Tabii şartlar da önemli...
Parayla aranız nasıl?
- Belli bir yaşam standardım var ve o yaşam standardının gerektirdiği paraya ihtiyaç duyuyorum sadece.
Ne tür yatırımlar yapıyorsunuz?
- Biriktiriyorum bir şekilde. Bankalar var sağ olsun.
Ailemi çok özlüyorum
Sevmediği huyu...
/_newsimages/5088015.jpg- Çabuk sinirleniyorum ama hemen geçer.
En nefret ettiği insan tipi...
- Sinsi ve yalancı insanlardan nefret ederim. Ve bu tip insanları hemen anlarım.
En sevdiği insan tipi...
- Kendisiyle barışık olan insanları çok severim.
Sağlıklı yaşam...
- Uzun yaşayayım, sağlıklı besleneyim, anti-aging yapayım gibi takıntılarım yok. Ayrıca kendime ayıracak vaktim bile yok. Çok yoğun çalışıyorum.
En çok kimi özlüyor...
- Ailemi çok özlüyorum. İzmir’de yaşıyorlar. Üniversiteye girdiğim 1998 yılından beri ailemden ayrı yaşıyorum.
Hobileri...
- Fotoğrafçılık ve farklı spor dallarıyla uğraşmayı seviyorum. İyi bir sinema izleyicisi olmaya çalışıyorum. Ama insan çok çalışınca kendini ihmal ediyor. Bu aralar hobilerimden uzak kaldım. Eskiden film ve müzik festivallerini kaçırmazdım mesela.
Hastanede doktorsuz doğum devri
Bugünden itibaren de projenin ikinci asmasına geçildi. Doğumhaneye sadece anne adayı ve ebe girecek. İsteyen evde doğum için hastaneden eve, ebe çağırabilecek.
Avrupa’nın en büyük hastanelerinden biri olan Sant’anna, İtalya’daki devlet hastaneleri arasında en prestijli olanlar arasında yer alıyor.
Hastane yöneticilerinin tercih ettiği yöntem aslında Hollanda basta olmak üzere kuzey Avrupa ülkelerinde uzun yıllardır uygulanıyor.
Amaç, doğumu hastalık gibi gören düşünce yapısından kurtulup, mümkün olduğu kadar doğal bir yöntemle gerçekleşmesini sağlamak. Ancak kararın ekonomik acıdan getirisi de yadsınamayacak kadar önemli. Hastanede veya evde ebe ile doğum devlete çok daha ucuza mal oluyor.
Bu yöntemle sezaryen ile gerçekleştirilen doğumların da azalması umuluyor. İtalya’da son yıllarda sezaryenla gerçekleşen doğum oranı artarak yüzde 15’e ulaştı. Türkiye’de ise hemen her iki doğumdan biri sezaryen ile gerçekleşiyor.
Cep telefonlarının geleceği
Posta okumaktan radyo dinlemeye, video kaydedip sesli ve görüntülü görüşmeye kadar pek çok alanda kullanılan cep telefonlarının yetenekleri gün geçtikçe daha da artıyor.
Teleses Yönetim Kurulu Başkanı Recep Uzelli, 3G (üçüncü nesil) cep telefonları ile neler yapabileceğimizi değerlendirdi.
Masaüstü bilgisayarlarda yapabildiklerimizi cep telefonlarıyla da yapılacağına değinen Uzelli, 3G teknolojisinin bir çok insanın hayatında ciddi bir değişikliğe neden olacağını vurguladı.
Yaptığı açıklamada "Çünkü internet artık cebe girecek. Bunların en temeli ise görüntülü görüşme, İnteraktif oyunlar ya da dijital cep televizyonu gibi uygulamalar, internette 3G ile ilgili bir arama yaptığınızda karşınıza çıkacak popüler sonuçlar. Sınırsız bir uygulama imkânına sahip olduğumuz bu yeni teknolojiyle, insan yaratıcılığının sınırlarını zorlayan birkaç örnekten söz edebiliriz. Bu yeni dönemde benim kişisel olarak ilgimi çeken, çok popüler olacağını düşündüğüm, konum tabanlı uygulamalar. Dünya'da 2010 yılı itibarı ile 1 milyar adet GPS'li telefon olacak. Örneğin kullanıcının konumuna bağlı olarak geliştirilen reklâm, sohbet, arkadaşlık uygulamaları" dedi.
Garajınızı cep ile açın
Önümüzdeki 10 yıl için cep telefonlarındaki gelişmeler hakkında öngörüde bulunan Uzelli, bu gelişmelerden ilkinin cep telefonlarının kredi kartı gibi kullanılması olacağını ön söylüyor.
Güney Kore ve Japonya'da uygunlanan kredi kartı yerine cep telefonu uygulamasını yazılımlarla geliştirip, OGS'den geçmek için veya sinamaya gitmek için kullanılabilceğini belirtiyor ve ekliyor: "Ya da cep telefonunuzla garaj kapınızı açabilecek veya şirket çalışanlarınızın mesailerini takip edebileceksiniz".